Hayat Kırıklığı
Cem Mumcu etrafında ve dünyada olup bitenlerin kendi içinden nasıl
geçip gittiğini, ne izler bıraktığını gözlüyor. Yaşama dair, dünyaya
dair, o ana, düne, yarına ve olan biten bir sürü şeye dair
hissettiklerine, düşündüklerine bakıyor… Sonra çırılçıplak soyunup
içini açıyor bize… Ve kendisi görürken bizlere de gösteriyor.
Cem Mumcu’nun on yılı aşkın süredir yazdığı yazılar bu kitapta bir araya getirildi.
Futboldan teröre, aşktan ilişkilere, sinemadan cinselliğe, İnternet’ten
mizaha dek çok çeşitli ve güncel konuların yazarın içinden geçişine
tanık oluyoruz…. Ve Cem Mumcu’nun içini görüyoruz, en içini, ta
kendisini.
Bakın neler geçiyor bir yazarın içinden…
Böyle işte… Ölmez sağ kalırsam kafayı toplayınca (bu hafta hindiba
çorbası, kabak graten yiyicem bülumum vitamini bünyeye alıcam, sabahın
kör saatinde kalkıp eşofmanize olup deli gibi koşucam, yüzüme lahana
masajı yapıcam, önerildiği biçimde istesem de istemesem de haftada üç
kez seks yapıcam, bol bol kendine yardım kitabı okuycam ve müren
balığının solungaçlarını haşlayıp uygun yerime tarif edildiği biçimde
sürücem) daha ciddi şeyler yazacağım bu konuda. Ama duyduklarınız hiç
hoşunuza gitmeyecek.
Kitabın içinden
Yazmakla bitmiyor. Yazdıklarım kitap olduğu andan itibaren iç
dolaşımımdan çıkıp dışarı açılıyor. Adeta içimdeki kanama dışarıya uç
veriyor. O kanı elleyen, o kanla kirlenen, şaşıran, rahatsız olan,
seven ve daha bilemediğim her türlü ilişkiye giren okurun artık metne
her istediğini yapma hakkı var. Yapsın, bana ne!… Hayır, bunu
diyemiyorum. Çünkü metin öteki ucundan bana bağlı kalmaya devam ediyor
okur için. Yeter ki beni bulmayagörsün, elindeki diğer ucu bir biçimde
sallıyor. Başka türlü bir dolaşım başlıyor yani. Sanki olumsuz bir
şeymiş gibi anlatıyorum değil mi? Hayır, tam anlamıyla değil ama bazen
öyle. Okurla karşılaşmaktan söz etmek istiyorum aslında. Ve bunu
yaparken – yani bunu yazarken – bile, onunla karşılaşmanın hesabını
yapmamam gerekiyor. Hatta onunla ne türlü bir karşılaşma yaşayacağımı
hayal bile etmemem lazım ki, kanım dışarıya akmadan önce onunkiyle
karışmasın. En iyi yol bunu önemsememektir. Evet, aynen bunu
söylüyorum: Okura olumlu ya da olumsuz hiçbir şey hissetmemeli ve ona
herhangi bir değer vermemeli, hatta onu yok saymalıyım. Öyküm
kalemimden dökülürken ona iyi görünmeyi, onun beni sevmesini, onu
kızdırmayı, şaşırtmayı hiç mi hiç düşünmemeliyim. Ona daha temiz
görünsün diye sözcüklerimi akşamdan suya yatıracak değilim. Varsın pis
olsun veya onun istemeyeceği kadar temiz. Ayrıca ona karşı herhangi bir
sorumluluğum olduğunu da düşünmüyorum. Sorumsuz bir yazarım ben. Ne
yalan söyleyeyim yazarken çok eğleniyorum, sevişir gibi yazıyorum,
üstelik partnerimi bile düşünmeyecek kadar bencil bir biçimde yapıyorum
bunu. Avazım çıktığınca bağırıyorum. “Konu komşu ne der?” diye
düşünemem. Çünkü o zaman zevk almıyorum. Benim sevmediğimi okur sevse
bana ne! Yazarken sadece kendimle karşılaşmak istiyorum. Tam da böyle
oluyor. Yani demek istediğim aslında benim ilk okurum kendimden başkası
değil. Ki onunla karşılaşmak bile yeterince can yakıcı. (sayfa 63)
Kitabın Künyesi
Yazarı: Cem Mumcu
Yayınevi: Okuyan Us
Sayfa Sayısı: 299
Kitabın adı: Hayat Kırıklığı
ISBN: 975-6287 -5-19
Basım Tarihi: Ocak 2006