wWw.pAyLaŞıM11.cOm
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

wWw.pAyLaŞıM11.cOm

PAYLAŞ_PAYLAŞA_BİLİRSEN...
 
AnasayfaKapıLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

 

 marduk yok oluş

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Admin
(YÖNETMEN)
(YÖNETMEN)
Admin


Erkek Mesaj Sayısı : 384
Yaş : 29
Nerden : FeNerBahÇeden
Lakap : sErKaN11
PAYLAŞIM :
marduk yok oluş Left_bar_bleue411 / 100411 / 100marduk yok oluş Right_bar_bleue

REP\'İM :
marduk yok oluş Left_bar_bleue341 / 100341 / 100marduk yok oluş Right_bar_bleue

PUAN\'IM :
marduk yok oluş Left_bar_bleue67 / 10067 / 100marduk yok oluş Right_bar_bleue

TAKIM : marduk yok oluş Fb
HAYVANIM : marduk yok oluş Hareketli-kedi
BAYRAĞIM : marduk yok oluş Bayrak
Kayıt tarihi : 03/06/08

marduk yok oluş Empty
MesajKonu: marduk yok oluş   marduk yok oluş Icon_minitimeÇarş. Haz. 04, 2008 8:47 am

MARDUK VE DÜNYANIN YOK OLUS SENARYOLARI
"Üçüncü Dünya Savasinin hangi silahlarla olacagini bilmiyorum ama dördüncüsünün tas ve sopalarla olacagini söyleyebilirim"
Albert Einstein

marduk yok oluş Marduk
Einstein
bu sözleri söylerken Üçüncü Dünya Savasi'nin nükleer, kimyasal ve
biyolojik silahlarla savasilacagini ve sonuçta insanligin büyük ölçüde
yok olacagini kastetmisti. Bu arada simdiki teknoloji de yok olacak ve
kalan tek tük insan hizla tas devrine dönecekti. Bu düsünce Soguk
Savas'in getirdigi hizli silahlanma döneminde hayli revaçta olmustu.
Nitekim Hollywood senaristlerinden kurgubilim yazarlarina kadar pek çok
kisi yirminci yüzyilin ikinci yarisinda bu tezi isledi; aralarinda
hasilat rekoru kiranlar da oldu.
Karamsar düsünceli kisilerin her zaman oldugunu, dünyanin sonu
senaryolarinin her çagda üretildigini söylemek ve dolayisiyla bu gibi
senaryolari göz önüne almamak mümkündür. Öte yanda dünyadaki nükleer
silah stokunun kullanilmasi halinde, gerek ilk sokun ve gerekse kalinti
radyasyonun etkisiyle dünyamizin yasanir bir yer olmaktan çikacagi da
dogrudur. Özetle, isin olur ya da olmazini bir yana biraksak bile,
böyle bir olasiligin var oldugunu inkar edemeyiz.

Daha
önemlisi, gerek arkeolojik bulgularda, gerekse eski efsanelerde böyle
bir savasin olduguna isaret eden pek çok sey var! 16 Subat 1947 tarihli
New York Herald Tribüne gazetesinde söyle bir yazi çikti:
"New Mexico'da ilk atom bombasi patlatildigi zaman, çöl kumlarinin
camlastigi ve yesil bir renk aldigi görüldü. Olay bazi arkeologlar için
çok sasirtici oldu. Firat vadisinde kazi yapiyorlardi; önce 8000 yil
öncesinden kalma bir katmanda tarim toplulugu kalintilarini, devam
edince daha eskiden kalma hayvancilik yapan bir toplumun izlerini,
biraz daha derinde daha da eski bir magara adami kültürünün
kalintilarini bulmuslardi. Kazmaya devam ettiler ve bu kez yesil bir
eriyik cam katmanina ulastilar..."

Camlasma
etkisini çölde yildirim düsen noktalarda görebiliriz. Buna dayanarak
olayin dogal nedenlerle oldugunu öne sürmek mümkün.Ancak yildirim
etkisiyle olan camlasma genellikle dar kapsamli olup agaç köküne benzer
bir yapidadir ve çok genis bir arazide, esit kalinlikta bir yesil cam
katmani olusturmaz.
Tektitlerin dagilimi da düzenli degildir. Hem karada, hem de denizde
bazi yerel yogunlasmalar yaninda bazi çok genis yaygin alanlar vardir.
Bunlardan bazilari (örnegin Moritanya'da Aouelloul, Tasmanya'da Darwin
Cami ve Kazakistan'daki Irgizitler gibi) krater formasyonu içinde olup
bir gök cisminin çarpmasina baglanabilir. Ancak bu tez dünyadaki bütün
tektit olusumlarini açiklamiyor.
Kesin görünen tektitlerin insan yapisi olmadigidir.

Bir
baska tez tektitlerin ay kaynakli olabilecegidir. Bazi bilim adamlarina
göre ayda patlayan bir yanardagin püskürttügü lav parçaciklaridir.
Ancak bu tez ayda en az 750.000 yil önce bir volkanin indifa etmis
olmasini gerektirir ki, bu da pek olasi degildir.
Tektitlerin dünya kaynakli olmasi ve volkanik faaliyetten kaynaklanmis
olabilecegi tezi de öne sürülmüstür. Bu yoldan tektit olusumu için
toprak veya normal kayalari bir anda içinde su ya da hava kabarcigi
olmayan cam eriyigine dönüstüren ve de olusan parçaciklari atmosferin
binlerce kilometre üstüne firlatacak bir süreç olmasi gerekir. Bu da
olasi görünmemektedir. Üstelik bazi tektit bulunan yerlerde volkanik
faaliyet isaretine de rastlanmiyor.

marduk yok oluş Moldavit
bir moldavit ôrnegi
John
O'Keefe Scientific American dergisinde çikan bir incelemesinde bütün bu
olasiliklari sayiyor ve sonuçta olayi Ay'daki volkanik patlamalara
bagliyor. Ancak O'Keefe'in hiç söz etmedigi bir baska olasilik var:
Yeryüzünde nükleer bir patlama olmus olmasi... Bazi bilim adamlari bu
katmanlarin nükleer patlama sonucu olmus olabilecegini öne sürüyorlar.
Güçlü bir dayanak noktalari var: New Mexico'da görülen camlasma... Bu
tez bizi dogal olarak dünyamizda çok eskiden nükleer bir savas oldugu
olasiligina götürüyor. Örnegin Sudan'da Cebel Barkal dagindaki iz... Ne
oldugu anlasilamadi ama çok büyük bir patlama sonucu olmus görünüyor.

marduk yok oluş Cebel%20barkal%20dag
Sudan - Cebel Barkal dagi

Çevredeki
tas ve çakillar simsiyah olmus.Bu dag bölge sakinlerince kutsal
sayiliyor. Eteklerinde Misir Tanrisi Amon'a ait bir tapinak harabesi
var. Yaklasik 90 m yükseklikte, ulasilmasi en zor yerde bazi yazilar
var. Kalintilari bulan National Geographic ekibinden Timothy Kendall
bunun "muhtesem bir mühendislik eseri oldugunu" söylemis.
Cebel Barkal'in nükleer bir patlama sonucu olup olmadigini bilmiyoruz.
Ayni sekilde Avustralya'daki ünlü Ayers Kayasi'nin da nasil olustugunu
bilmiyoruz. Ancak dünyamizda daha önce nükleer patlamalar olduguna dair
bazi göstergeler var. Kutsal kitaplardan Sümer tabletlerine, Hint
vedalarina kadar pek çok yerde karsimiza çikiyor ve çogu zaman yalniz
patlamayi degil radyasyon etkisini de anlatiyorlar. Gerçi bunlar
genellikle son 35000 yil içinde geçiyor ama, bu bile klasik tarih
kurgusuna aykiri, daha önemlisi eger bir kez olmus ve yerel bir
uygarligin yok olmasina neden olmussa, daha önce de olmus olamaz mi?


Sitchin'in
alternatif tarih dizininde, Sümer Tanrilarinin bir savas sirasinda
nükleer silah kullandigi söyleniyor. Bu kurguya göre olay MÖ 2024
yilinda olmus! Izleri bugün bile açikça görünüyor
Simdi bu olayin eski kayitlara göre nasil olduguna bakalim. Ilk
referansi Tevrat'in ilk kitabi olan Tekvin'in 18 ve 19. bölümlerinde
görüyoruz. Burada Sodom ve Gomora:nin yok olusu anlatiliyor...
Özetle, Tanri günahlarindan ötürü, Sodom ve Gomora kentlerini
cezalandirmaya karar verir. Ancak bunu Ibrahim'e bildirmek ister.
Ibrahim Tanriyla pazarliga girer ve Sodom'da on günahsiz kisi bulunursa
kentin bagislanacagi sözünü alir. Tanri Sodom'a iki melek gönderir.
Melekleri Lut karsilar ve evine misafir eder. Ancak kent halki Lut'un
evini basar; melekler hepsini kör eder, kapiyi bile bulamazlar.
Melekler Lut'a hemen kaçmasini, çünkü kenti yok edeceklerini söyler.
Lut yakinlarina haber verir ama ciddiye alinmaz. Ertesi sabah Lut'a
karisini ve kizlarini alip hemen kaçmasi söylenir. Lut tereddüt edince,
melekler hepsini kent disina çikarir. "Hemen uzaklasin ve ne olursa
olsun, sakin arkaniza bakmayin." deyip kente dönerler. Lut civardaki
Zoâr köyünde saklanir. Günes yükselirken Tanri Sodom ve Gomore'nin
üstüne yanan kükürt yagdirmaya baslar. Her iki kent içindeki tüm
canlilarla birlikte yok olur. Ancak Lut'un karisi geriye bakar ve
aninda bir tuz sütununa dönüsür. Ertesi gün Ibrahim Tanriyla görüstügü
yere gider ve Sodom'la Gomora'nm bulundugu yerde sadece duman
bulutlarinin oldugunu görür.
Öykü budur. Ancak çok farkli yorumlari vardir.

marduk yok oluş Apollo7-Sina
Sina çölündeki felaket izi.Resim Apollo 7 uzay aracindan çekilmistir.Ortada beyaz çizgiler çok belirgindir.
Sitchin'in
Sodom ve Gomora'nin yok olmasini nükleer bir patlamaya bagladigini
görmüstük. Ama bununla da yetinmiyor ve bölgede El Lisan olarak bilinen
burnun batisinin kapali oldugunu ve patlama sonucu açilarak alttaki
derin vadiyi doldurdugunu söylüyor.. Eger oralarda bir fay hatti varsa,
patlama bir zelzeleyi tetiklemis ve kapali kismin çökerek sularin asagi
akmasina yol açmis olabilir..
Sitchin bu varsayimini Sümer tabletlerine bagliyor. The Wars of Gods
and Men adli kitabinda yazdigina göre savas daha önce de oldugu gibi
Sümer Tanrilari (ya da Nibirulular) özellikle Marduk ve Ninurta
arasinda geçiyor.
Marduk tekrar Babil'i ele geçirmek istemektedir. Hitit ülkesinde 24 yil
süren sürgün yillarindan sonra bunu basarir. Yaninda oglu Nabu,
karsisinda Ninurta ve Nergal/Erra vardir. Iki ordu Nipur yakinlarinda
karsilasir. Savas sirasinda kentteki kutsal Ekur Tapmagi kirletilir ve
yagma edilir. Bu tapmak Enlil'e adanmistir ve Enlil olayi duyunca, oglu
Ninurta'ya kimin yaptigini sorar. Ninurta Marduk'la Nabu'yu suçlar;
oysa esas suçlu Erra'dir...
"Insafsiz Erra
Kutsal yere girdi
Kutsal yerde mevzilendi,
Bakti Ekur'a.
Açti agzini ve yanindaki gençlere
'Ekur'un ganimetlerini alin
Degerli her seyi götürün
Temellerini tahrip edin
Tapinak bölümünü yikin' dedi."
Enlil yüzlerce yildir süren bu ihtilafi kökünden çözmeye karar verir ve
yalnizca Babil ve Marduk'u degil, Borsippa ve Nabu'yu da cezalandirmayi
planlar. Ancak Nabu batiya kaçar.
Hiçbir metinde kesinlikle belirtilmemis ama Nabu'nun kendi
taraftarlarinin bulundugu Kenan ülkesine siginir... Ve Erra bütün
bölgeyi yok eder:
"Fakat Marduk'un oglu (Nabu)
sahil ülkelerine geldiginde,
kötülük rüzgarinin temsilcisi (Erra)
ovalari sicakla yakti."

Bu
satirlarla Tevrat'taki Sodom ve Gomora öyküsü arasindaki baglantiyi
görmek için hayal gücünü zorlamak gerekmiyor. Tevrat'ta Tanri günahlari
nedeniyle Sodom'la Gomora'yi cezalandiriyordu. Babil kökenli Erra
Destani'nda ise Erra Nabu'nun tarafini tuttuklari için o bölgedeki
kentleri cezalandiriyor.
Ninova'da Asurbanipal kütüphanesinde bulunan tabletlerden derlenen Erra
Destani olayin ardinda daha ciddi nedenler oldugunu gösteriyor.

Özetle:
Her kriz döneminde oldugu gibi, yeryüzündeki Nibiru Tanrilari Savas
Meclisi'nde toplanmislardi. Anu'yla devamli görüsüyorlardi. Erra
Meclis'te Marduk'un Babü'den zor kullanarak çikarilmasini önerdi. Enki
büyük oglunu (Marduk) savundu ve küçük ogluna (Nergal/Erra) niye Babil
halki Marduk'u istedigi halde karsi çiktigini sordu. Tartisma uzadi,
sonunda Enki kizdi ve Erra'yi huzurundan kovdu.
Bunun üzerine Erra tek basina hareket ederek ölüm silahlarini
kullanmaya karar verdi... "Topraklari yok edecegim. Toz yigini haline
getirecegim. Sehirler darmadagin olacak. Daglar dümdüz olacak.
Hayvanlar yok olacak. Denizler dalgalanacak, içinde yasayanlar ölecek.
Halklar yok olacak, ruhlari buharlasacak. Hiç kimse kurtulmayacak."
Erra'nin sözlerinden kullanilacak ölüm silahinin nükleer bir silah
oldugu anlasiliyor. CTxvi44/45 olarak bilinen bir baska metne göre,
Afrika'da Erra'nin bölgesine komsu bölgede hüküm süren Gibil, olayi
Marduk'a bildirir:
"Bizzat Anu'nun yaptigi bu 7 silahin tüm kötü gücü sana yönelecek" der.
Marduk bu silahlarin nerede saklandigini sorar. Gibil silahlarin
daglarin altinda, yeraltindaki bosluklarda oldugunu, ancak tam yerini
en bilge Tanrilarin bile bilmedigini söyler. Marduk korkar ve hemen
babasi Enki'ye gider. Ancak silahlarin nerede oldugunu Enki de
bilmemektedir. Savas Meclisi toplanir. Uzun tartismalar sonunda karar
Anu'ya birakilir. Karar yalnizca belirli hedeflerin seçilmesi, oralarda
bulunan Anunnaki'lere ve uzay istasyonlarini yöneten Igîgi'lere haber
verilmesi ve insanlara zarar verilmemesidir. Ancak bu arada Erra
atesleme prosedürünü baslatmistir. Anu'nun karari bildirilince, Marduk
ile Nabu ve insan taraftarlari disinda kalanlara önceden haber
verilmesini kabul eder. Ninurta son bir kez Erra'yi insafa getirmeye
çalisir. "Iyileri de kötülerin yaninda, suçsuzlari da sana karsi suç
islemis olanlarla birlikte mi yok edeceksin" der.

Bu
sözler Tevrat'taki öyküde Ibrahim'in Tanriya söyledikleriyle hemen
hemen ayni... Sonunda Erra kabul eder; denizleri ve Mezopotamya'yi
saldiri disinda birakacak ve hedef olarak Nabu'nun saklanma ihtimali
olan kentleri seçecektir. Erra'nin esas hedefi uzay istasyonunun
Marduk'un eline geçmesini önlemektir. Bu nedenle Sina'daki istasyon da
hedef seçilir. Enlil ve Anu bu plani onaylar ve Erra daha fazla vakit
kaybetmeden uygulamaya geçer: "Isum9 En Üstün Dag'a10 dogru hareket
eder, Esi olmayan korkunç yedili silahlar pesindedir, Kahramanimiz En
Üstün Dag'a ulasinca elini kaldirir, Ve dag yok olur,
Sonra En Üstün Dag'in civarindaki Ovalari tahrip eder
Ormanlarinda bir agaç gövdesi bile dik kalmaz..." Bu sirada Erra Ürdün ovalarina gider ve Sodom'la Gomora'yi yok eder...
"Erra Krallarin Karayolu'nu izledi Kentleri bitirdi Issizliga terk etti onlari Kitlik getirdi daglara Hayvanlari yok etti."
Plana göre Mezopotamya bagislanacak, yani direk nükleer bombaya hedef
olmayacakti ama evdeki hesap çarsiya uymadi! Ak deniz'den esen
rüzgarlarin etkisiyle radyoaktif bulutlar Sümer ülkesine dogru kaydi.
Bu da Sümer uygarliginin sonu oldu.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://paylasim11.yetkin-forum.com
Admin
(YÖNETMEN)
(YÖNETMEN)
Admin


Erkek Mesaj Sayısı : 384
Yaş : 29
Nerden : FeNerBahÇeden
Lakap : sErKaN11
PAYLAŞIM :
marduk yok oluş Left_bar_bleue411 / 100411 / 100marduk yok oluş Right_bar_bleue

REP\'İM :
marduk yok oluş Left_bar_bleue341 / 100341 / 100marduk yok oluş Right_bar_bleue

PUAN\'IM :
marduk yok oluş Left_bar_bleue67 / 10067 / 100marduk yok oluş Right_bar_bleue

TAKIM : marduk yok oluş Fb
HAYVANIM : marduk yok oluş Hareketli-kedi
BAYRAĞIM : marduk yok oluş Bayrak
Kayıt tarihi : 03/06/08

marduk yok oluş Empty
MesajKonu: Geri: marduk yok oluş   marduk yok oluş Icon_minitimeÇarş. Haz. 04, 2008 8:47 am

Nipur, Uruk, Eridu
gibi kentler birdenbire ne oldugunu anlayamadiklari bir felakete
ugradilar. Radyoaktif ölüm tüm Güney Mezopotamya'yi kapladi:
"Issizlasti kentler, Evler terk edildi, Ahirlar terk edildi, Agillar
bos kaldi, Sümer sigirlari ahirlarda yok artik, Koyunlari kirlarda
gezmiyor, Nehirlerinde aci sular akiyor, Arazisinde kuru, solgun
bitkiler büyüyor."

Dikkat
edilirse, binalarin, ahirlarin, agillarin kaldigi ancak insan ve
hayvanlarin öldügü söyleniyor. Onun için de olaydan yok olma degil,
issizlasma olarak söz ediliyor. Bu satirlar insana maddi tahribat
yapmayan, ama bütün canlilari öldüren nötron bombasini hatirlatiyor.
Sina'daki izler bir gök cismi çarpmasindan kaynaklanmis olabilir ama bu
çarpma yüzlerce km uzaktaki Sümer kentlerine radyoaktif ölüm getirmezdi!
Uzmanlarin yaptigi tahminler radyoaktif bulutun Sümer ülkesini yaklasik
24 saat içinde geçtigini ve ancak doguda Zagros Daglari'na geldigi
sirada etkisini kaybettigini belirtiyor.
Sümer'in basina gelen felaketten söz eden çok sayida agit tabletleri
var. Bu metinlerden Tanrilarin da sok geçirdigini ve alelacele
kaçtiklarini anliyoruz. Örnegin Inanna bir denizaltiyla Afrika'ya
kaçiyor; kaçarken de mücevherlerini bile yanma alamadigindan
yakiniyor... "Böylece bütün Tanrilar Uruk'u terk etti, Uzak durdular
oradan, Daglara saklandilar, Uzak ovalara kaçtilar."
Kuzey'de kalan Babil etkilenmemisti. Ancak güneyde olup bitenleri
endiseyle izleyen Marduk babasi Enki'ye ne yapacagini sordu. Enki
kuzeye kaçmasini, bu mümkün olmazsa yeralti siginaklarina girmesini
söyledi.
Tanrilar da Anu'nun korkunç silahlari karsisinda duramamisti!
Bu öyküde anlatilan bir uygarligin yok olusudur. Ancak tarihte baska benzer öyküler de var...
Mormon Tarikati Hiristiyanlik semsiyesi altinda ayri bir özerk
kilisedir. Halen ABD'nin Utah eyaletinde yogunlasmislardir. Dünya,
Mormonlari genelde çok esliligi (polygamy) kabul eden bir toplum olarak
tanir. Kurallari, felsefesi pek bilinmez. Kurucusu New York'da yasayan
Joseph Smith adli bir gençtir. On dokuzuncu yüzyil baslarinda henüz
1415 yaslarindayken yasadigi Manchester kentindeki din çekismelerinden
rahatsiz olmus ve evinin yakinindaki bir tepeye çikarak Tanriya dua
etmistir. Amaci kafasindaki sorularin yanitlarini bulmaktir. Smith
umdugunun çok daha fazlasini bulur.

Kendi ifadesine göre:
"Bir güç sardi çevremi. O kadar etkilendim ki, dilim tutuldu,
konusamadim. Çevrem kapkaranlik oldu... Tepemden asagi bir isik sütunu
indi... Üstümdeki baglarin çözüldügünü hissettim. Sonra iki çok
görkemli kisi gördüm. Havada duruyorlardi. Bir tanesi, bana ismimle
hitap etti ve yanmdakinin sevgili oglu oldugunu, onu iyi dinlememi
söyledi..."

Bu
öykü daha sonra UFO'larla ilgili olarak çok duydugumuz yakin temas gibi
görünüyor. Ziyaretler devam etti, Mormon Kilisesi kuruldu ve New
York'ta bir tepenin üstünde baslayan olay bugün 6 milyona yakin üyesi
olan, zengin bir tarikat haline geldi.

Bizim
amacimiz Mormonlari incelemek degil ama, Mormon Kitabi olarak bilinen
kitaptaki bazi ilginç bölümlere kisaca bakabiliriz. Çünkü Book ofNephi
adli bu bölümde tipki eski Sümer tabletleri ve Tevrat'ta anlatildigi
gibi Kuzey Amerika'nin da bir nükleer felaket geçirdiginden söz
ediliyor.
Mormonlara göre bu kitap Incil'in karsitidir. Nitekim eski Amerika
tarihi ile Incil'de nakledilen tarih arasinda baglantilar kurmaktadir.
Smith kitabi meleklerin yol göstermesiyle topragi kazarak buldugu metal
plakalardan desifre ettigini söylüyor.

Bu
noktada bir an duralim. Joseph Smith bir meczup olabilir. Kurdugu
tarikatin hezeyan ürünü oldugu kabul edilebilir. Ancak asagida
görecegimiz gibi Kuzey Amerika'daki nükleer savas ve sonuçta bazi
uygarliklarin yok oldugu hakkinda yazilanlar dikkat çekicidir.

Simdi Book ofMormon 'un bu konuda dediklerini özetliyelim:
"34. Yilin ilk ayinin dördüncü gününde ülkede o güne kadar esi
görülmedik büyük bir firtina çikti. Müthis bir kasirgaydi; dehset
verici gök gürültüleri dünyayi parçalayacakmis gibi salladi... Esi
görülmedik yildirimlar düstü. Zarahemia kenti tutustu. Moroni kenti
denizin dibine batti, üstüne toprak yigildi ve bir dag olustu...
Güneydeki ülkelerde büyük tahribat oldu. Kuzeyde ise daha büyük ve daha
korkunç tahribat oldu. Ülkenin çehresi degisti... Yollar yarildi, düz
arazi sarp hale geldi... Pek çok büyük kent yikildi, olusan hortumlar
insanlari alip götürdü...
Felaket üç saat sürdü. Sonra dünyayi kapkara bir bulut kapladi. Sag
kalanlar isik yakamadi. Ne Günes, ne Ay, ne de yildizlar görüldü...
Karanlik üç gün sürdü..."

Özgün
metin çok daha ayrintili, ancak bazi sorulara yol açiyor. Örnegin sözü
edilen kentler neredeydi? Amerika'da görkemli harabeler var ama, Book
of Mormon'un söyledigi kentlerle herhangi bir iliski kanitlanmis degil!
Buna karsi söylenilen, Tanrinin o kentleri tümüyle yok ettigi ve Sodom
ve Gomora gibi, izinin bile kalmadigidir.
Metinden anlasilan MS 34 yilinda Kuzey Amerika'da büyük bir felaket
oldugudur. Nükleer patlama açiklamalardan biri olabilir ama, bir gök
tasi bombardimani ya da çok büyük bir deprem gibi ihtimaller de var.
Joseph Smith'in Incil'den büyük ölçüde etkilendigi açikça görülüyor. O
yillarda dünya henüz Sümerler'in varligini bile bilmiyordu. Kayip
uygarliklar çok sonra gündeme gelecek, Donnelly Atlantis'den 50,
Churchward Mu'dan 100 yil sonra söz edecekti. Nükleer teknolojinin
gelismesine de daha 100 yildan fazla vardi. Özetle Smith bunlardan
esinlenmis olamaz. Ayni sekilde Smith'in genis bir klasik kültüre sahip
olmadigi ve bu nedenle Platon ya da Hint vedalarmi okumus olmasi pek
mümkün görünmüyor. Bu durumda sözü edilen felaketi Sodom ve Gomore
olayinin Amerika kitasina adapte edilmis sekli, belki de Kizilderili
efsanelerindeki yok olma motifleriyle birlestirilmesi olarak
düsünebiliriz.

Incil
gerçekten de çok sayida felaket motifleri içerir. Örnegin son bölümde
Aziz John, Apokalips'i (Kiyamet Günü) söyle anlatiyor:
"Yedinci mühür sökülünce Tanrinin önünde duran yedi melegi gördüm.
Hepsine birer boru verildi. Sonra minberin önündeki baska bir melek
altin buhurdanliga buhur (incense) doldurdu. Buharlar Tanrinin önündeki
meleklerin dualariyla yükseldi. Melek buhurdanliga minberin üstündeki
atesten koydu ve Dünya'nm üzerine firlatti. Gök gürültüleri duyuldu,
simsekler çakti ve bir deprem oldu.
Sonra birinci melek borusunu öttürdü. Dünyaya kanla karisik dolu ve
ates yagdi. Dünyanin üçte biri, agaçlarin üçte biri ve yesil çimenlerin
bütün yapraklari yandi.
Sonra ikinci melek borusunu öttürdü. Yanmakta olan kocaman bir daga
benzer bir sey denize düstü. Denizin üçte biri kana dönüstü; deniz
yaratiklarinin üçte biri öldü; gemilerin üçte biri batti.
Sonra üçüncü melek borusunu öttürdü. Bu kez mesale gibi yanan bir
yildiz düstü ve Dünya'daki akarsularin ve su kaynaklarinin üçte birini
acilastirdi. Bu aci suyu içen insanlar öldü.
Sonra dördüncü melek borusunu öttürdü. Günes'in, Ay'in ve yildizlarin
üçte biri aldiklari darbenin etkisiyle isiklarinin üçte birini
kaybettiler. Gündüzün üçte birinde isik olmadi ve de gecenin üçte
birinde...
Sonra besinci melek borusunu öttürdü. Dünyaya düsen yildiza cehennemin
anahtari verildi. Açilan kapidan firin kapagi açilmisçasina çikan yogun
duman Günes'i ve havayi karartti. Dumanin içinden çekirgeler çikti;
hepsine akrep gücü verilmisti. Çimenlere, agaçlara ve diger bitkilere
zarar vermemeleri, yalnizca alninda Tanrinin isareti olmayan insanlara
hücum etmeleri söylendi. Bu hücum öldürücü degildi ancak maruz kalana
bes ay süreyle inanilmaz aci verecekti. Öyle ki, bes ay ölümü arayacak
ama bulamayacaklardi. Ancak yolda iki felaket daha vardi...
Sonra altinci melek borusunu öttürdü. Tanrinin oturdugu altin tahtin
dört kösesinden gelen ses melege büyük Firat Nehri'nin yaninda bagli
bekleyen dört melegi serbest birakmasini söyledi. Melekler bu günü
bekliyorlardi. Görevleri insanlarin üçte birini öldürmekti. Bunu 200
milyon süvariyle gerçeklestirdiler. Atlarin agzindan çikan ates, duman
ve kükürt veba salgini saldi Dünya'ya...
Artik Tanrinin planinin son asamasina gelinmisti...
Ve yedinci melek borusunu öttürdü. Gökyüzünden gelen sesler artik
Dünya'yi yönetme gücü yalnizca Tanriya ve onun Mesih'ine aittir
diyordu."

Bu
bölümde gökyüzünde Günes'i elbise olarak kullanan bir kadin dan söz
ediliyor. Kadin hamile ve çocugunu dogurmak üzeredir. Derken bir
ejderha çikar; Mikail ve melekleri ejderhayla savasir. Bu ejderha
Seytan'dir; savasi kaybeder ve yeryüzüne atilir. Bu kez çocugunu
dogurmus olan kadinin pesine düser, amaci çocugu öldürmektir ama bunu
basaramaz.

Öykünün
bu bölümü hemen bütün dinlerde gördügümüz karanlikla aydinlik ya da
kötüyle iyinin kavgasidir. Aziz John ya da her kim yazdiysa bu bölümü
kiyamet günü senaryosuna monte etmis gibi görünüyor.
Ancak Tanrinin gazabi henüz sona ermemistir. Yedi melek bu kez sirayla
ellerindeki çanaklarin içinde bulunan belalari Dünya'nin üstüne döker.
Yukarida anlatilanlara benzer felaketler sarar Dünya'yi...
Daha fazla ayrintiya girmeden bir hususu vurgulamak gerekiyor: Aldigi
dini ögretilerin etkisinde kalmis, degisik yorumlarla kafasi karismis,
elindeki tek kaynak Incil olan ve onu Tanrinin sözü olarak kabul eden
kisilerin bu gibi yok olus senaryolarina baglanmasi ve bu senaryolari
çesitli zaman kesitlerine uygulamasina pek de sasirmamaliyiz.

Bence
bütün din kitaplarinda, bütün efsanelerde, bütün folklorda, özetle
insanligin bütün kültür birikiminde bu gibi öykülerin yer almasi
Dünya'mizin geçmiste gerçekten bazi büyük felaketler geçirmis oldugunu
kanitliyor. Bu felaketlerin bir kismi gök cismi çarpmasi gibi dogal
nedenlerden kaynaklanmis. Bunu çagdas bilim de inkar etmiyor. Peki ama
insan kaynakli felaketler de olmus olabilir mi?
Eski çaglardan kalan mesajlarda denizaltilardan uçaklara, gen
mühendisliginden uzay teknolojisine, ultrasonik araçlardan atomik
sistemlere kadar günümüzün en ileri konularini içeren referanslar var.
Eski insanlar matematik, astronomi ve diger temel bilimlerde sanilandan
çok ileri düzeylere ulasmislar. Ve bu uygarliklar neredeyse hiçbir iz
birakmadan yok olmuslar.

Bir
hayali senaryo üretelim: Çok eskiden, dünyanin bir kösesinde çok ileri
teknolojilere sahip, ileri bir uygarlik var. Bu uygarlik dünyanin geri
kalmis diger bölgelerini kontrolü altina almis, bir sömürge düzeni
kurmus, hammadde kaynaklarini oralardan sagliyor. Oralardaki ilkel
insanlar bu uygarligi "Efendimiz" olarak görüyor. Ters giden bir sey
olursa uçaklarini gönderiyor, bombalarini atiyor." Askerleri en ufak
bir isyani bile siddetle cezalandiriyor.
Bu uygarlik uzak noktalarda bazi üsler kurmus. Gerek merkezde, gerekse
bu üslerde nükleer ve biyolojik silahlar depolanmis. Genetik
laboratuarlar haril haril çalisiyor ve yeni ölümcül virüsler üretiyor.
Atom santrallerinde daha güçlü nükleer silahlar yapiliyor. Bunlar
dünyadaki silah stokuna ekleniyor.
Yönetim aristokrat denebilecek bir sinifin elinde; bu kisiler
otoritelerini kesinlikle paylasmiyor, aralarina diger siniflardan
kimseyi sokmuyorlar. Ancak bazi üslerde zamanla bu durumdan memnun
olmayan ve basa kendi geçmek isteyen kisiler çikiyor. Sonuçta bir
ayaklanma oluyor ve hareketin lideri elindeki nükleer silahlari merkeze
karsi kullaniyor. Merkez tahrip oluyor; oradaki nükleer silahlar da
tetiklenip patliyor; yikilan genetik laboratuarlardaki virüsler havaya
dagiliyor. Sonuç: Merkezde tas üstünde tas kalmiyor. Ilk soku
atlatanlar bir yandan radyoaktivite, öte yandan ölümcül virüslerin
dagilmasiyla ölüyor.
Bu arada patlamalarin siddetiyle fay hatlari hareketleniyor, büyük
depremler oluyor, ardindan volkanik faaliyet basliyor, dev tsunami
dalgalari sahil kentlerini vuruyor. Ayakta kalan binalar ve hala sag
kalmis insanlar da yok oluyor. Bölgede yasam olanagi kalmiyor ve bu
durum yüzlerce yil devam ediyor.
Bu senaryonun bir alternatifi de orta büyüklükte örnegin Chixculub'a
vuran gök cismi gibi bir cismin hayali uygarligimizin merkezine çarpmis
olmasi... Birincide insan yapisi, ikincide dogal kaynakli bir felaket
söz konusu!
Senaryomuz tamamen spekülatiftir ve dogru olup olmadigi hakkinda kesin
bir sey söylemek imkansizdir. Tarihin tekerrürden ibaret oldugu sözünü
bilimsel bir ilke gibi kabul eden ve "bugün olabiliyorsa, önceden de
olmus olabilir" mantigina dayanan kisiler bu gibi senaryolari üretmeye
devam ediyor!
Tabii bu yok olus senaryolarinin gelecege dönük sekilleri de var. Her
çagda ortaya çikan felaket tellallari kiyametin yaklastigim haber
vermis, kimileri çok kesin tarihler de koymustur. Bu konuda en çok
bilinenlerin basinda Nostradamus gelir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://paylasim11.yetkin-forum.com
Admin
(YÖNETMEN)
(YÖNETMEN)
Admin


Erkek Mesaj Sayısı : 384
Yaş : 29
Nerden : FeNerBahÇeden
Lakap : sErKaN11
PAYLAŞIM :
marduk yok oluş Left_bar_bleue411 / 100411 / 100marduk yok oluş Right_bar_bleue

REP\'İM :
marduk yok oluş Left_bar_bleue341 / 100341 / 100marduk yok oluş Right_bar_bleue

PUAN\'IM :
marduk yok oluş Left_bar_bleue67 / 10067 / 100marduk yok oluş Right_bar_bleue

TAKIM : marduk yok oluş Fb
HAYVANIM : marduk yok oluş Hareketli-kedi
BAYRAĞIM : marduk yok oluş Bayrak
Kayıt tarihi : 03/06/08

marduk yok oluş Empty
MesajKonu: Geri: marduk yok oluş   marduk yok oluş Icon_minitimeÇarş. Haz. 04, 2008 8:47 am

Kim oldugunu belirtmeye gerek yok sanirimMichel de Notredame
1503 yilinda Fransa'da St. Remy de Provence kasabasinda dogdu.
Tahsilini Avignön'da yapti, sonra Montpellier Tip Okulu'nu bitirdi.
Fotografik bir hafizasi vardi, bir kez okudugunu en küçük detayina
kadar hatirlayabiliyordu.Evlendi, iki çocugu oldu. Ancak önce
çocuklari, sonra da karisi öldü. Daha sonraki yillarda Italya ve
Fransa'da dolasti. Durugörü(clairvoyance) yetenegi bu yillarda çikti. O
yillarda Avrupa'yi kasip kavuran veba salginiyla mücadele etti. Bir
yandan da Misir ve Kaide büyü sistemlerini inceliyordu.
1547 yilinda Salon kentine yerlesti. Tip ve astroloji mesleklerini icra
ederken kehanetlerini de yazmaya basladi. 1566 yilinda öldü. Yakin
dostu de Chevigny'nin dediklerine göre kendi ölümünü bir gün öncesinde
haber vermisti.
Kehanetler kitabinin önsözünde ikinci evliliginden dogan oglu Sezar'a sunlari söylüyor:
"Dünya çapindaki tutusma pek çok felaketler ve ihtilaller getirecek.
Neredeyse tüm topraklar su altinda kalacak. Bu sadece tarih ve cografya
kalana kadar sürecek... Çesitli ülkelerde çikan ihtilallerin öncesinde
ve sonrasinda yagmurlar çok azalacak. Çok yanginlar olacak, gökten ates
saçan mermiler düsecek ve bu son tutusmadan önce olacak..."
Nostradamus "son tutusma"nin 1999 yilinda olacagini söylemisti. Bu
tarih dogru çikmadi. Ancak Nostradamus'un Fransa Ihtilali'nden Ikinci
Dünya Savasi'na kadar pek çok kehaneti dogru çikmistir. 4500 yil
öncesinden hassas tarih vermek ne ölçüde hatasiz olabilir?
Öte yanda, Nostradamus son derece muglak ifadeler kullanmis, kendine
göre sifreli isimler vermis, dörtlüklerinde kronolojik bir sira
kullanmamistir. Dörtlüklerinde sistematik bir kodlama var midir? Bazi
arastirmacilar, örnegin Hewitt ve Loire bunu destekliyor; Nost radamus:
1992'den 2001'e Kehanetler adli kitaplarinda harfleri yenileme ve
eritme adini verdikleri bir metotla Nostradamus'un bazi kehanetlerini
çok kesin sekilde yorumluyorlar, tabii kendilerine göre!

Ben Nostradamus'un bulabildigim dörtlükleri arasinda "Dünyanin sonu" konusunu ele alan bir tane buldum. O da söyle diyor:
"Çok sayida insanlar (askerler) toplandiktan sonra,
Daha da büyügü hazirlaniyor, Tanri çaglari yenileyecek,
Ihtilal ve kan dökülmesi kitliga, savasa ve türlü belalara yol açacak.
Gökyüzünde ates görünecek, içinden roketler geçecek."
Bu dörtlügü kitalar arasi güdümlü füzelerin kullanildigi Üçüncü Dünya
Savasi olarak yorumlamak mümkün, ancak nükleer baslik olup olmadigi
anlasilmiyor.

Baska bir taninmis çagdas kahin Edgar Cayce'dir.
Cayce esas felaketin Amerika kitasinda olacagini, Los Angeles, San
Francisco gibi kentlerin yok olacagini, dogu sahillerinin büyük
degisimlere ugrayacagini söylemektedir. Cayce'e göre direkt bir nükleer
tehlike yoktur ama uzaklarda yapilacak bir ya da birkaç denemenin çok
büyük depremleri tetikleme olasiliginin bulundugunu hatta Dünya'nin
eksenini degistirecegini söylüyor.
Ancak Cayce felaket sonrasinda dünya haritasinin çok büyük ölçüde
degisecegini ve pek çok yerin su altinda kalacagini söylüyor. Yani
kutuplardaki buzlar eriyecek, bir çesit tufan olacak. Ergun Candan
Kiyamet Alametleri adli kitabinda Cayce'in hayal ettigi haritayi vermis
.

On ikinci yüzyilda St. Hildegard hem kiyameti, hem de kiyametten sonra gelecek tufani haber vermisti. Özetle:
"Zorlu ve kanli savaslar, birbiriyle yarisircasina patlak verecek.
Sayisiz insan ölecek. Kentler harabeye dönecek... Toplum bu felaketler
sonucunda tamamen arindiktan sonra bir süre dogruluk egemen olacak...
(Ancak) Dünya halen yedinci çagi yasiyor ve bu çagin sonunu Son Gün
izleyecek..."
Jean de Vatiguerro" 1524 yilinda Liber Mirabilis adli bir kitap yayimladi. Kitapta söyle diyordu:
"Dünyanin pek çok yerinde korkunç depremler olacak, üstünde yasayanlar
topragin derinliklerine gömülecektir. Kentler, kaleler, satolar yer
sarsintilariyla yikilacak, deniz kükreyecek ve tüm dünyaya bas
kaldiracaktir. Hava insanlarin insafsizligiyla bozulacak ve
zehirlenecektir." Son cümle ilginç, çünkü günümüzdeki hava
kirlenmesiyle direkt baglantili.

Bir diger ilginç kahin St. Malachy'dir.
O da on ikinci yüzyilda yasamistir. Kehanetlerini papalik kurumu
üzerine yogunlastirmis ve kendinden sonraki dönemlerde gelecek
papalarla ilgili çok isabetli tahminlerde bulunmustur. Örnegin bir
önceki Papa'nin (Jean Paul I) seçildikten bir ay sonra ölecegini
bilmistir. St. Malachy 111 papa saymaktadir. 2005 yilinda ölen Papa
Jean Paul II zamaninda Günes'ten kaynaklanan bazi atmosferik
degisiklikler ve depremler olabilecegini söylemis, bu pek ciddiye
alinmamis ama 11 Agustos 1999'daki Günes tutulmasindan sonra dünyada
sik sik deprem oldugu da görülmüstür.

St.
Malachy'nin en önemli kehaneti papalik kurumunun 111. Papa'dan sonra
ortadan kalkacagidir. Bu kisinin kim olacagini henüz bilmiyoruz, ancak
bazi arastirmacilar bunu "Ya dünyanin sonu gelecek, ya da Hiristiyanlik
çok büyük bir degisim geçirecek!" seklinde yorumlamaktadirlar.
Diger ilginç husus St. Malachy'riin projeksiyonundaki tarihlerle
Nostradamus'un ayni zaman dilimine denk gelmesidir. Bu dilim yirmi
birinci yüzyilin ilk çeyregidir... Ve bu Mayalarca yasadigimiz çagin
sonu olarak kabul edilen 22 Aralik 2012 tarihine de denk gelmektedir.
Nostradamus'un St. Malachy'den esinlendigini kabul edebilir ve tarih
benzerligini bu yoldan açiklayabiliriz ama St. Malachy'nin Maya
takviminden esinlenmis olabilecegi pek inandirici olmaz.

Bu noktada tekrar Mayalara dönelim...
Maalesef Ispanyol isgalcilerin ve onlari izleyen misyoner rahiplerin
hirsi sonucunda elimizde Mayalara ait fazla bilgi kalmamis. Kalanlardan
bir tanesi KisMayalar'in kutsal kitabi olan Popol Vuh...26 Ve bu
kitapta su satirlar var: "Yine bir asagilanma, yikim ve tahrip
geliyor... Gökyüzünden reçine yagmuru geldi. Adina 'Yüzlerin Oyucusu'
denen (yaratik) geldi; o gözleri oydu. Sonra 'Birden Kanatan' geldi; o
da kafalari kopardi."
Mayalarca korkutucu isimler takilan yaratiklar hem Sümer
efsanelerindeki Ninurta ve Erra'yi, hem de St. John'un Apokalips'indeki
yok edici melekleri hatirlatiyor. Bire bir baglanti olmasa bile motif
ayni!
Mayalarin bundan önce dört çag geçtigine ve simdi yasadigimiz çagin MÖ
13 Agustos 3114 yilinda basladigina inandiklarini görmüstük. Her bir
çagin 5126 yil sürdügünü kabul etmis ve buna göre yaptiklari
projeksiyonda simdiki çagin 22 Aralik 2012 günü büyük felaketlerle sona
erecegini söylemislerdi.
Popol Vutida baslangiçta yerle gögün ayrilmasinin gerçeklestigi
yaziyor. Bu Eski Misir'da Su'nun Geb ile Nut'u, yani yeryüzü ile
gökyüzünü ayirmasini hatirlatiyor.

Sonra
yaradilis asamasi geliyor ama bu belirli bir sirada oluyor:Madenler,
bitkiler, hayvanlar ve nihayet insan... Bu motifi de Rozikrusyenlerin
Misir baglantili evrim üçgeninde görüyoruz .

Bir
diger benzerligi "piktograf yazi örneklerinde görüyoruz. MS
1500'lerdeki bir Aztek örnegi ile Misir krallarindan Narmer'in tas
tabletindeki örnek sasirtici ölçüde benzer. Bati yarimküresinde yazi
gelismemisti. Genelde resimli anlatim yöntemi kullanilirdi. Ayni
yöntemi Sümer ve Misir'daki ilk yazi örneklerinde görüyoruz. Ne var ki,
Sümerlerde çivi yazisina, oradan da alfabeye, Misirlilarda ise
hiyeroglife dönüs evrimini görüyoruz. Bu evrim Amerika'da olmamis ama
baslangiçta ayni biçimde bir çikis noktasi var gibi görünüyor. Burada
karsimiza bazi sorular çikiyor:
- Amerika kitasi ile Ortadogu'da gelisen uygarliklar arasinda bir
temas var miydi?
- Her ikisinin de ortak bir atasi mi vardi?
Nitekim dünyanin her iki yaninda gelisen efsanelerde de ciddi
benzerlikler var. Simdi son 20.000 yillik süre içinde bulabildigimiz
tarih benzerliklerine bakalim.
Kayitlarinin neredeyse tamami yok edilen bir uygarliktan kalan tek tük
esere bakarak bir kronoloji çikarmak zordur. Bu konuda baslica referans
noktasi Azteklerden kalan "takvim tasi"dir.

marduk yok oluş Aztek-takvim-tasi
AZTEK TAKViM TASI

Gerek bu tas ve gerekse Nahuatl metinleri gibi diger bazi kalintilardan genel hatlariyla söyle bir kronoloji çikiyor:
Birinci Günes 4008 yil (Tufanla bitti)
Ikinci Günes 4010 yil (Rüzgarla bitti)
Üçüncü Günes 4081 yil (Depremlerle bitti)
Dördüncü Günes Halen devam ediyor.

Bu
çaglarin süreleri Codex VaticanoLatino 3738 sayili dokümandan
alinmistir. Buna göre MÖ 16.000'lere kadar geri gidiyoruz. Ancak burada
bir sorun çikiyor. Bazi arastirmacilara göre dört degil, bes çag var ve
biz halen besinci çagin içindeyiz. Elimizdeki bilgiler bunu
kesinlestirecek düzeyde degil! Bizzat Maya ve Aztek tabletlerinde bazi
terslikler var, özellikle Dördüncü Çag'da...
MÖ 11.000'lerde oldugu bilimsel çevrelerce de kabul edilen tufani bir
ankraj noktasi olarak kullanir ve Birinci Çag'in sularla sona erdigini
yazan Popol Vuh'u dogru kabul edersek, verilen sürelere göre Dördüncü
Çag'da olmamiz gerekir. Ancak söz konusu süreler bizi söyle bir
kronolojiye götürüyor:
1. Çag MÖ 15.608 11.600
2. Çag MÖ 11.6007.590
3. Çag MÖ 7.590 3.509
4. Çag MÖ 3.509
Ne var ki Mayalar simdiki çagin baslangici için MÖ 12 Agustos 3114 gibi
çok kesin bir tarih veriyorlar. Arada 395 yillik bir fark var.
Mayalar'in takvim konusunda ne kadar hassas olduklarini hatirlarsak
böyle bir yanlislik yapmis olmalari söz konusu olamaz.

Bu
durumda yaklasik 4000 yillik üç çagdan sonra her nedense yalnizca 395
yil süren kisa bir dördüncü çag oldugunu kabul edebiliriz. Bu ihtimali
güçlendiren baska bir kaynak var; Maneto'nun kronolojisinde Eski
Misir'da Menes'in ilk hanedani baslatmasindan önçeki 350 yillik
"kargasa dönemi"... Benzer bir dönem Amerika'da da yasanmis olabilir.

Simdi bu tarihlere biraz daha ayrintili bakalim.
Birinci Çag'in baslangici MÖ 15.608; öte yandan son Buz Çagi'nin bitisi
ve erimenin baslamasi MÖ 17.000'lerde kabul ediliyor. Ancak Hapgood'un
"normal disi etken" düsüncesini ve bu etken için verdigi yaklasik MÖ
16.500 yili tarihini hatirlarsak. Mayalarin baslangici ile buzullarin
çözülmesi arasinda bir baglanti çikar.
Öte yandan Mayalar çaglarin Venüs'ün gökyüzünde görünmesiyle
basladigini söylüyorlar. Venüs'ün Günes sistemine bir gezegen olarak
sonradan geldigini Velikovsky de söylemisti .
Ayni sekilde ilk çagi sona erdiren tufan da dogru zaman dilimine (MÖ 11.600) oturmaktadir.
Dördüncü Çag'in ya da Kargasa Dönemi'nin baslangici Sümer uy garliginin
baslamasina, simdiki, yani Besinci Çag'in baslangici ise ayni kargasa
döneminden sonra Misir'daki ilk hanedana denk gelmektedir.
Bunlar dünyada tufan öncesi ileri bir uygarligin oldugu ve çesitli
felaketlerle sona erdikten sonra kalan tek tük bilge kisilerin yeni bir
uygarligi tekrar baslattigi tezini destekler gibi görünüyor.
Bunun baska bir isaretini Peru'da Titikaka Gölü kenarinda bulunan çok
eski yazilarin Paskalya Adasi'nda ve Hititler'deki yazi stiline çok
benzemesinde görüyoruz .

Dogu ile Bati arasinda uzak geçmiste bazi baglantilar oldugunun bir baska kaniti daha var:
Incil'de, Joshua 10 bölümünde Israilliler Amurriler'Ie savasirken
Günes'in durdugu ve gündüzün yaklasik bir gün devam ettigi yazili. Öte
yandan dünyanin öbür tarafinda And Daglan yerlileri arasinda gecenin
uzadigi ve Günes'in yaklasik 20 saat geç dogduguna dair de bir efsane
var!

Burada önemli olan olayin gerçek olup olmadigi degil, dünyanin iki
yaninda birbirini tamamlayan, paralel efsanelerin gelismesi...
Peki bu tarih ve sürelerin simgesel degerleri var mi?
Mayalar karmasik takvim sistemleri içinde bazi anahtar sayilari
kullanmislar. Bu sayilarin en ilginç olani 1.366.560 gün...
Bu sayi pek çok dogal siklusu birlestiriyor. Söyle ki:
1.366.560 = 5256 tzolkin yili (5256x260)
3744 Günes yili (3744x365) 2340 Venüs siklusu (2340x584) 1752 Mars periyodu (1752x780) 72 "Aztek" Yüzyili (72x18980)
Aritmetik islemlerle böyle bir ortak sayi bulmak zor degil ama Maurice Cotterell
1.366.560 rakaminin çok farkli bir anlam tasidigini öne sürmüs. Adrian
Gilbert'le birlikte yazdiklari The Mayan Prophecies adli kitapta
felaket teorilerini açiklamaya çalisan yepyeni bir tez getiriyorlar.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://paylasim11.yetkin-forum.com
Admin
(YÖNETMEN)
(YÖNETMEN)
Admin


Erkek Mesaj Sayısı : 384
Yaş : 29
Nerden : FeNerBahÇeden
Lakap : sErKaN11
PAYLAŞIM :
marduk yok oluş Left_bar_bleue411 / 100411 / 100marduk yok oluş Right_bar_bleue

REP\'İM :
marduk yok oluş Left_bar_bleue341 / 100341 / 100marduk yok oluş Right_bar_bleue

PUAN\'IM :
marduk yok oluş Left_bar_bleue67 / 10067 / 100marduk yok oluş Right_bar_bleue

TAKIM : marduk yok oluş Fb
HAYVANIM : marduk yok oluş Hareketli-kedi
BAYRAĞIM : marduk yok oluş Bayrak
Kayıt tarihi : 03/06/08

marduk yok oluş Empty
MesajKonu: Geri: marduk yok oluş   marduk yok oluş Icon_minitimeÇarş. Haz. 04, 2008 8:47 am

Cotterell
astrolojinin bilimsel yönleriyle ilgilenen bir bilgisayar mühendisiydi.
Belli burçlarda dogan kisilerin belli mesleklere sahip olmasi ilgisini
çekmisti. Isik yillariyla ölçülen uzakliklarda olan takim yildizlarinin
dünyada dogan bebekleri etkilemesi mümkün müydü? Yoksa etkin olan baska
bir faktör mü vardi?
Burçlarin degismesi aslinda Günes'in önünde dogdugu takim yildizin
degismesiydi. Günes daha yakindi, yaydigi isinlar Dünya'ya enerji
yüklüyordu. Astrologlar genelde etkinin arka fondaki burçtan
kaynaklandigini kabul ediyorlardi ama Cotterell Günes'in manyetik
alaninin dogan bebekleri etkileyebilecegini
düsündü ve bu alani, özellikle Günes lekelerini incelemeye basladi.
Bilimsel çevreler Günes lekelerinin yaklasik 11.1 yillik bir siklus
içinde tekrarladigini kabul ediyorlardi. Cotterell arastirmalari sonucu
bu siklusun 11.5 yil civarinda oldugunu buldu.

Günes
lekelerinin nedeni kitlenin plazma (süper sicak gaz) yapisi nedeniyle
kendi çevresinde dönerken "ekvator" bölümünün daha hizli, "kutuplar"in
ise daha yavas dönmesidir.35 Çünkü manyetik alan çizgileri bükülür,
burulur ve bukle yapar. Bazen bu bukleler yüzeyin disina tasar ve Günes
lekelerini olusturur .Cotterell 11.5 yildan baska yaklasik 187 yil
süren bir üst siklus bul du. Günes lekeleri 187 yilda bir baslangiç
noktasina geri dönüyordu.Öte yanda Günes'in manyetik alani 18.139 yilda
bir yön degistirip tersine dönüyordu!Bu süre içinde bes ara dönem
vardi; ikisi 20x187 ve üçü 19x187 yil sürüyordu.
Bu noktada Cotterell uzun ara dönemin, yani 20x187 yilin, 1.366.040 gün
oldugunu gördü. Bu sayi Mayalar'in 1.366.560 günlük anahtar sayisina
çok yakindi. Acaba Mayalar su veya bu sekilde Günes'teki lekelerin
tekerrürünü bulmuslar miydi?
Bu asamada Cotterell tekrar biyolojiye döndü ve Günes lekelerindeki
yogunlasma ve manyetik alanin yön degistirmesinin dünyadaki canlilar
üzerindeki etkilerine bakti. Gerçekten de bu dönemlerde üreme hizi çok
düsüyordu. Cotterell bu kez dünyadaki felaketlerle Günes lekeleri
arasinda baglanti olup olmadigini inceledi ve bazi iliskiler gördü.
Mayalar'in büyük çag için yaklasik 18.500 yil hesapladiklarini
görmüstük. Bu sayi Günes'in manyetik alaninin yön degistirme periyodu
olan 18.139 yila çok yakin ve daha da önemlisi, Mayalar'in çagimizin
sonu olarak öngördükleri 2012 yili Günes'teki manyetik alanin yön
degistirmesine denk geliyor. Öngördükleri felaket ya da degisim acaba
bu nedenle mi?

Farkli
yerlerde, farkli tarihlerde, farkli kisilerin benzer kehanetlerde
bulunmasi bizi ister istemez gizli bir bilgi geleneginin oldugu
düsüncesine götürüyor. Kaynagi Hintlilerin Akasik kayitlari da olsa,
tufan öncesindeki eski uygarliklarin birikimi de olsa, Hermes
Trismegistus'un sütunlarindan da okunmus olsa, uzaydan gelen
ziyaretçilerce aktarilmis da olsa, birileri bu bilgilere ulasmisa
benzer.

Nostradamus 1. Yüzlügün 1. Dörtlüsünde söyle diyor:
"Gece
vakti, tenha bir yerde, yalniz basina çalisirken, Bronz bir iskemle
üstünde, yalnizligin içinden çikan küçük alev Bazi seyleri
(kehanetleri) akla getiriyor, Bunlari bos kabul etmemek lazim."

Kim bilir, belki de Nostradamus hakli...

Kaynak : Kayip Tarih (Yalçin ilter)
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://paylasim11.yetkin-forum.com
 
marduk yok oluş
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
wWw.pAyLaŞıM11.cOm :: Kültür ve Sanat Dünyası :: Metafizik - Bilimkurgu - Mitoloji-
Buraya geçin: